Moria Kampı’nın 9 Eylül sabaha karşı çıkan yangın sonucu yok olmasının ardından Lesvos (Midilli) adasındaki yardım kuruluşları yanında çok sayıda sivil oluşum da hükümetin ve Avrupa Birliği’nin tutumunu eleştiren açıklamalar yaptılar. No Border Kitchen Lesvos kolektifi tarafından yapılan 12 Eylül 2020 tarihli açıklamayı, Pressenza okurlarının Moria’da olanları daha iyi anlayabilmeleri için çevirdik.

Yangından sonra

Dört gün önce Moria’daki kamp yandı. Biz, muhafazakâr medya kuruluşları gibi yangının nasıl çıktığı veya kimin tarafından başlatıldığı ile ilgilenmiyoruz. Bizim için açık olan tek şey var: Aylar, hatta yıllardır insana yakışmayan koşullarda ve baskı altında yaşamak zorunda bırakılmış, ırkçı düzen yüzünden kendi yaşamını kurma olanağı olmayan her kişi, bu zulme karşı uygun bulduğu her yoldan savaşma hakkına sahiptir.

Moria Kampı daha en başından beri (ve kasten) insanlık dışı bir yerdi; daha da kötüye gitti. Kamp, kampı çevreleyen zeytinlikler ve aslında Lesvos adasının tümü göçmenler için bir açık hava hapishanesidir. Korona virüsü ile durum daha da kötüleşti. Geçtiğimiz hafta, kaçınılmaz olan oldu ve kampta ilk vaka görüldü; sonra bunu başka vakalar izledi. Virüs öncesinde kamp zaten dayanılmaz bir yerdi. Virüsün görülmesi ile kampta direniş ortaya çıkması kaçınılmazdı.

Direnişi, Korona virüs ile dolu bir kampa kapatılmak, virüs yayılmasın diye daha fazla denetim altına alınmak istemeyen gençler başlattı. Polise karşı ayaklandılar. Kampı çevreleyen ve çadırlarda, derme çatma barınaklarda veya açıkta kalmakta olan insanların bulunduğu zeytinliklerin bir bölümü yanmaya başladığında polisin umurunda olmadı. Ne zaman ki, insanları “kendi istekleri ile” geri göndermekten sorumlu kuruluşa yönelik bir saldırı başladı, işte polisler o zaman tepki verdi. Verdikleri tepki tipikti: Göz yaşartıcı gaz. Alevler tüm kampı sarmadan kampta kalanların hareket etmelerine izin verilmedi. Kampın tümüyle yanmasına karşın kente doğru gitmelerine de izin verilmedi. Göçmenler hâlâ Moria köyü ile Mitilini arasında, her taraftan polis tarafından kuşatılmış durumdalar.

Polislere ek olarak faşistler de, tıpkı Mart ayında yaptıkları gibi, göçmenleri ve onlarla dayanışma gösterenleri izlemeye, korkutmaya ve taciz etmeye başladılar. Hem kent içerisinde, hem de çevresinde motosikletler ile tur atıyorlar. Yiyecek ve su taşıyan araçlar polis denetim noktalarında bekletilir veya geri çevrilirken, faşistlerin rahatça geçiyor olmaları polislerin kimlerle taraf olduğunu göstermektedir.

Yangının boyutları fotoğraflar ve videolardan anlaşılabilir. Birçok insan kayıp ve bulunamıyor çünkü nereye kaçtıklarını kimse bilmiyor. Günlerdir çok sayıda insan aç ve susuz yaşıyor. Devletin olağan tepkisi, adada dört ay boyunca olağanüstü hâl ilan etmek oldu. Bu, adada daha fazla polis ve sınır polisi demek. Polis sayısının artması yanında, neredeyse hemen iki askeri kamp daha kurularak, göçmenler için geçici kamp yeri olarak kullanılmaları önerildi. Faşistlerin yakınlarda toplanmaya başladıkları sırada kimi göçmenlerin yeni kampa götürüldüklerini duyduk. Kampa götürülenler ile konuştuğumuzda oradan ayrılmalarına izin verilmediğini öğrendik. Bütün bunlar, kapalı kamp uygulamasının habercisi olmalı.

Eğer yangın nedeniyle göçmenlerin durumunun düzelmesini sağlayacak kimi siyasi kararların alınacağını umduysanız, boşa umutlandınız. Biz umudu, Moria Kampı’nda kalanların kamptaki baskı ve disipline karşı çıkmasında ve inatla kendileri için daha iyi bir yaşam hayal etmeyi sürdürmesinde buluyoruz. Yeni bir kamp çözüm olamaz: Tek çözüm, herkes için hareket etme özgürlüğüdür.

Yeni kamplara hayır,
Yeni çitlere hayır,
Yeni sınırlara hayır!

Bu yazının orjinali bu adreste