Öğretmen Mutlu Öztürk 13 Ekim 2019 tarihinde İstanbul’da gözaltına alındı. 21 Şubat 2020’de Çağlayan Adliyesi‘nde ilk duruşması yapılacak. Aynı zamandaHDP Şişli Eş Başkanı da olan Öztürk halen Silivri 5 No’lu Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda bulunuyor. Pressenza Türkçe olarak ‘Mutlu’nun arkadaşları‘ ile konuştuk.
P: “İlk duruşmadan beklentileriniz nedir?”
MA: “Mutlu, tam 130 gün sonra ilk duruşmasına çıkacak. Son yıllardaki koşulları göz önüne aldığımızda bu nispeten iyi bile. Açıkçası hukuk, yasalar işleyecekse, adalet geç değil de vaktinde tecelli edecekse beklentimiz, elbette tahliye ve beraat. Bu sadece hayal, ümit ya da arzumuz değil. Rasyonel bir gereklilik, gerçeklik. Ancak, bu hafta Gezi, Büyükada, Hrant Dink duruşmaları var; cuma günü de Mutlu’nun da içinde yer aldığı 9 HDP’linin. Tüm bunların aynı haftaya denk gelmesini nasıl okumalı bilemiyoruz. Hepsinin birbiriyle konuştuğu, biri özgürleşmeden diğerinin özgürleşemeyeceği apaçık. Hukuk işlerse, adalet yerini bulacaksa özgürlüklere gebe bir hafta diyebiliriz aklımızla. Bizler, buna inanmak da istiyoruz elbette. İnancımız sürekli zedelense, aşınsa da. Aksini düşünmek istemiyoruz. Bu soruların cevapları henüz yola çıkmamıştı ki Gezi davasında beraatler ve Osman Kavala’ya tahliye geldi. Hemen akabinde, Kavala, yeniden gözaltına alındı. Başka bir “gerekçe”yle. Akla zarar olsa da biz o akla mukayyet olmaya, dayanışmadan, yan yana durmaktan güç almaya çalışıyoruz. Bu, inancı ve direnci diri tutuyor hem.”
P: “Mutlu hocanın cezaevi koşulları nedir ve mahkum haklarından tamamen yararlanabiliyor mu?”
MA: “Koğuşta kalıyor Mutlu. Aklımızda yanlış kalmadıysa 25 kişilik, arkadaşlarıyla çizip hatta isim ve imzlarını da ekleyip göndermişti bizlere, 7 adıma 17 adımlık avlusu olan bir koğuş burası. 18 yaşından 60’larına kadar bir yaş aralığında partililerle beraber kalıyor. “Mahkum hakları”ndan mahrum olup olmama meselesi o kadar geniş bir mesele ki; “mahkum hakları” var mı, ne? Bunlarla başlamalı. Siyasi tutsaklar, Türkiye’nin her yerinde. Neredeyse her bir cezaevinde diğerinden farklı uygulamalar da söz konusu. Elbette ana akım olmayan medyadan, takip debildiğimiz kadarıyla. Bizim, Silivri’de yaşadıklarımıza kısa özet geçelim. Kıyafetler yakınlar tarafından sağlanıyor. Kriterler ve kotanın izin verdiği ölçüde elbette. Kişisel öz bakım ihtiyaçları diyelim, kalem kağıt defter, yiyecek vb. ihtiyaçlar cezaevinden, kantinden satın alınıyor. Kitap, dergi postayla gönderiliyor ya da yakınlarca götürülüyor. İçeride bir kütüphane de var ama kullanım hakları, koşul ve prosedürleri konusunda net bir bilgilmiz yok. Dışarıdan giden kitaplar, okuma komisyonunun kontrol ve onayından sonra veriliyor. Bu zaman zaman gecikebiliyor, yavaşlayabiliyor. Ancak Mutlu’da büyük oranda sorun yaşamadık. İngilizce ve Fransızcalar dışında. Mektuplar, kartpostallar da okunuyor, görülmüştür mührü basılarak teslim ediliyor. Dağıtım belli günlerdeymiş. Teslimler dönemsel olarak yavaşlayabiliyor, neye bağlı olduğunu bilmiyoruz. Bu soru vesileyle Mutlu hocayı bugüne kadar içeride, dışarıda mektupsuz, kartsız bırakmayan tüm dostlarına teşekkür edelim.
Hakları öylesine sınırlı ki işleyiş yavaşladığında, aksadığında ya da keyfi uygulamalar söz konusu olduğunda tutsaklığın, mahpusluğun etkisi, şiddeti artıyor elbette. İçeri girmekle bitmiyor yani mahpusluk. Yemekler, sağlık hizmetine erişim mesela en sıkıntılı alanlar. Bunlar bizim uzaktan görebildiklerimiz. Bir de tabi tutsaklar bunları muhtemelen bıçak kemiğe dayanmadıkça anlatmıyorlar. Bunların mücadelesini de öncelikle içeride kendileri veriyorlar. Şunu da ekleyelim, tutsaklık epey pahalı. Bu dahil hemen her açıdan içeride ortak bir yaşantı kurulmasının, dayanışmanın direnci güçlendirdiği bizim bu süreçte tanık olduklarımızdan biriydi. Bunlar tabii ki cezaevleri gerçekliği içinde Ekim ayından bugüne sadece tek bir yerdeki gözlemler, tanıklıklar diyelim. Çok farklı uygulamalar, mahrumiyetler, engeller olduğunu, az evvel de dediğimiz gibi, okuyoruz. Mutlu hoca, kendi sürecini çıkınca detaylı anlatacaktır hepimize.”
P: “Mutlu hoca etrafında oluşan bir dayanışma ağı var. Sosyal medyayı bu noktada çok ve iyi kullanan kişilerin olduğu görülüyor. Bu nasıl doğdu ve ona dışardan kim destek veriyor?”
MA: “Bizler, son on yılda çeşitli dayanışma pratikleri konusunda epey geliştik sanırım. Şaka bir yana, hayat bunu öğretti pek çoğumuza. Gezi’de deneyimledik. Barış taleplerinin dile getirilmesinde. Sahada, hangi alanda tıkandıysak onu sosyal medya üzerinden aşmaya çalıştık, çalışıyoruz. ‘Keşke ihtiyaç olmasa’ dediğimiz anlar öyle çok ki. Ömrümüz dayanışma, destek kampanyalarıyla geçiyor. Şu sert koşullarda, aksi mümkün olmaz, olamazdı. Birbirimizden güç alıyoruz, yan yana durmazsak düşeriz. Pek çok kıymetlimizi kaybettik, pek çoğu cezaevinde. Yaşayan ve dışarıda olanın sorumluluğu hep çok fazla. Biz, bunu iyi biliyoruz. Tam da bu sebeplerle, haksızlıkları, ihlalleri, baskıyı ne kadar görünür, bilinir kılabilirsek hem kişisel hem kolektif hafızamızı kendi elimizle tutuyor, kuruyoruz hem de dayanışmayı, direnişi örebiliyor, çoğaltabiliyoruz. Haksızlık, zulüm öyle çok ki bizim görünür kılıp, kaydını tutabildiğimiz azımsanabilir de. Ama bu, çabadan vazgeçmemeli.
Bizler, Mutlu’nun arkadaşı, eski öğrencisi, yoldaşı, komşusuyuz. Temelde işi çekip çevirenler. Ama diyelim video, diyelim açık mektup, not, görüş, çizim, grafik çalışmalar… herkes elinden gelen katkıyı, desteği sundu. Bizim görünmek, bilinmek gibi bir derdimiz, talebimiz, arzumuz yok; o yüzden ismimiz, cismimizin bir önemi yok. Esas olan, hem Mutlu hocanın hem de onun üzerinden nicesinin maruz kaldığı haksız, hukuksuz suçlamaları, yargılamaları, tutuklamaları dilimiz döndüğünce gösterebilmek. Mutlu hocanın tek ve biricik olmadığını iyi bildiğimiz kadar; hatırlatmanın, unutturmamanın, gündemden düşürmemenin de önemini biliyoruz. Bizler, Mutlu hocanın kim olduğunu, neler yaptığını, nelerle uğraştığını… görünür kılmaya çalışırken Türkiye’deki yargının kimleri, nasıl yutmaya çalıştığını da göstermeye çalışıyoruz.
Bir blog (www.mutluhocayaozgurluk.com) ve bir Twitter hesabı (@freemutluhoca) var. Bunların hepsi amatörce ve imece usulüyle yürütülüyor. Bunu önemsiyoruz da. Yatay, eşit, şeffaf ilişki ve iletişim, çalışma ve üretme süreçleri kasımdan bugüne bunca iş üretebilmemizi, takip eden dostların kendiliğinden katkı sunmalarını sağladı. Az ama çoğuz. Kediler de dahil hem.
Blog mesela, sadece Mutlu hocaya dairken, sosyal medya hesabından başka haksız, hukuksuz uygulamaları da paylaşmaya özen gösteriyoruz. Sezgisel ilkelerimiz var . Oturup konuşmadık vallahi. Hatalarımız, eksiklerimiz oluyordur; aksi mümkün de değil zaten. Ancak içeriye moral olması bile yeter uğraşmak için.
Tabi tüm bunlar örgütlü, organize bir şekilde olabilse keşke. Siyasi tutsaklar için kim hangi tuğlayı bir diğerinin üstüne koyuyorsa bu iyidir. Engellemek değil; nasıl büyütülebilir, kapsayıcı, sürdürülebilir olabilir, yaygınlaştırılabilir diye düşünülmesi gereken meseleler. Ama komisyonlara havale edilmeden.”
P: “Sizce Mutlu hocanın tutuklanma sebebi nedir?”
MA: “Mutlu, bir öğretmen. Tarihçi. Siyasetçi. HDP Şişli Eş Başkanı’ydı tutuklandığında. Öğrencileri, arkadaşları, dostları olarak tanığıyız; barışın okulu, eğitimi, öğretmeni, siyaseti üzerine en çok kafa yoran, bununla yetinmeyip hem teorik hem pratik olarak bunun için çabalayan, çalışan insanlardan biri. E tüm bunlar epey fazla di mi? O gün oradan geçerken durup etrafına şaşkın şaşkın bakınsa, bir kedinin başını okşuyor olsa bile tutuklanacaktı herhalde. Bizim iddianameden anladığımız bu. Ortada bir suç yok. Ortada bir toplantı yok, gösteri yok. Yasadışı bir şey yok. Neye yasadışı, suç teşkil edecek n’apmış; neye muhalefet etmiş biz de anlamadık. Mutlu, bekliyormuş orada. Çok çok, barışı bekleyen Godot olmak suçunu işlemiş olabilir. Kusura bakmayın, vallahi çok zor ciddi olmak. Bu tutuklamaya ciddiyetle yaklaşmak. Böyle pek çok vak’a olduğu da malum tabii.”
Mutlu Öztürk’ün 13 Ekim 2019’da HDP’nin 7. kuruluş yıl dönümü için gittiği Beşiktaş ilçe binasına girmesi engellendi ve gözaltına alındı. Öztürk bir gün sonra 14 Ekim’de tutuklandı. Mahkeme, HDP basın açıklamasında söylenen “Savaşa Hayır, Barış Hemen Şimdi” cümlesini, “örgüt propagandası” olarak değerlendirdi. O sıralarda Türk Silahlı Kuvvetleri, Suriye‘nin kuzeyine ‘Barış Pınarı Harekatı’ adında bir askeri operasyon gerçekleştiriyordu.
“Mutlu’nun arkadaşları” sözlerini şöyle tamamlıyor: “Mutlu hocanın umuduna, şenliğine, direnişine çizik atamadılar. Bunun kolay olduğunu hiç sanmıyoruz bizler. Umarız Mutlu hoca ve HDP’li 8 yoldaşını cuma günü alırız. Şimdilik, içeriden az yazıyor ama, çıkınca bol bol anlatacağına ve dinleyeceğimize eminiz. Cümlelerini kendisinden duyarız, okuruz artık”