Üniversitelere yönelik baskılar dünya çapında artarken, kimi ülkelerde eleştirel düşünceyi engellemek ve susturmak için suçlama ve saldırıları kolaylaştıran yasalar devreye sokuluyor. Bu tehlike hafife alınabilecek türden değil.

Önceki ay Pakistan’da bir öğretim üyesi dine hakaret ettiği gerekçesiyle idam cezasına çarptırıldı. 33 yaşındaki Cüneyd Hafız’ın suçu, Facebook paylaşımlarında peygamberi aşağılayıcı ifadeler kullanmak ve bu yolla dine hakaret etmiş olmak. Mahkeme idam yetmezmiş gibi, ayrıca büyük bir para cezası kesmeyi de uygun gördü.

Hafız tutuklu bulunduğu altı yılın büyük bölümünü linç edilme olasılığı gerekçesiyle hücrede geçirdi. Yine güvenlik gerekçesiyle duruşmalara ancak cezaevinden katılabildi. Tehlikede olan yalnız Hafız değildi. Avukatı Raşid Rahman 2014 yılında ölümle tehdit edildi ve kısa süre sonra ofisinde öldürüldü.

Uluslararası Af Örgütü’nden yapılan açıklama yaşananları özetliyordu: “idam cezası ağır bir hukuki hatadır, karar olağanüstü bir biçimde hayal kırıcı ve şaşırtıcıdır. Hükümet derhal kendisini serbest bırakmalı ve hakkındaki tüm suçlamaları düşürmelidir.

Hafız gibi dine hakaret suçlamasıyla idam cezasına çarptırılan daha 40 kişi var. Bu kararların dayanağı ise, Allah, İslam ve diğer dini değerlere hakaret etmekle suçlanan kişilerin ölümle cezalandırılmasını öngören “kutsal değerlere hakaret yasası”.

Nisan 2017’de Mashal Khan’ın başına gelenler ise Pakistan’daki durumun öğrenciler için daha da tehlikeli olduğunu gösteriyor. 25 yaşındaki Khan, Abdül Veli Han Üniversitesi’nde İletişim Bilimleri öğrencisiydi. İnternette İslam’a hakaret eden mesajlar paylaştığı suçlaması ile linç edildi.

Hakkındaki söylentilerin kampüste yayılması ardından Khan, yüzlerce öğrenci ve üniversite çalışanının hedefine dönüştü. Onu yurt odasında buldular, zorla dışarı çıkartılar ve linç ettiler. Khan’ın cesedi bile parçalandı.

Khan’ın linç edilerek öldürülmesi ardından açılan soruşturmada dine küfür edildiğine ilişkin bir bir kanıt bulunamadı. Odasında Che Guevera ve Marks’ın posterleri ile ifade özgürlüğü sloganları bulunan Khan, üniversite yönetimine yönelttiği eleştirilerle tanınıyordu. Ölümüne yol açan, din hakkında bir tartışmaya girişmesiydi. Kimi dogmaları sorgulamış olması, onu öldürenler için ölüm gerektiren bir kabahatti.

Khan’ın öldürülmesiyle ilgili dava, yine güvenlik gerekçesiyle bir hapishanede görüldü; 25 kişiye ceza verildi. Bir kişi idam, beş kişi de ömür boyu hapis ile cezalandırıldı. Ama bu cezaların Khan’ın linç edilmesiyle yayılan korkuya etkisi olmadı. Pakistan’da görüşlerini açıkça ifade etmek isteyen bir öğrenci veya öğretim elemanı olmak, akademik özgürlük güvencede olmadığı için çok ama çok tehlikeli.

Pakistan’daki korku iklimi Türkiye’deki duruma ışık tutuyor. Türkiye’de de eleştirel düşünceyi engellemek ve susturmak için yasalar devreye sokuluyor. Örneğin 301. madde: Türk milletini, T.C. devletini, meclisini, hükümetini ve devletin yargı organlarını “alenen aşağılamak” suç. Yasa yetmezse, hakimler yetişiyor ve “Kanserojen kimyasalları açıklamak suç”, “Cumhurbaşkanını eleştirmek suç” diyorlar. Amaç toplumu suskunluğa ve boyun eğmeye itmek. Barış Akademisyenleri’nin yargılanması da bunun içindi. Akademik özgürlüklere yapılan her saldırı aslında ifade özgürlüğünün yok edilmesini hedefliyor.

İşte bu nedenle Eğitim Sen, 10 Şubat’ın dünya genelinde Akademik Özgürlük Günü ilan edilmesi için çeşitli girişimlerde bulundu. 8 Şubat Cumartesi günü, Türkiye’de ve dünya genelinde akademik özgürlük temalı etkinlikler gerçekleştirilecek. Şu unutulmamalı: Akademik özgürlük olmadığında, korku ve acı çoğalır.